Yükseklisans Tez Önerisi Çalışmam .
I- ÖĞRENCİ BİLGİLERİ
ADI SOYADI Kahraman ULUDAG
NUMARASI 23167201530
ANABİLİM DALI LISANSUSTU EGITIM FAKULTESI
DANIŞMANI DR . EMRE ENVER OCAL
II- TEZ BİLGİLERİ
TEZİN ADI 1960 SONRASI ISLAMCILIK AKIMLARININ TURKIYE NIN SIYASI YAPISI UZERINDE ETKISININ BELIRLENMESI
TEZİN İNGİLİZCE ADI DETERMINATION OF THE INFLUENCE OF ISLAMISM MOVEMENTS AFTER 1960 ON THE STRUCTURE OF THE CONSTITUTION OF TURKEY
III- TEZİN AMACI
Bu araştırmanın amacı,1960 sonrası Turkıyede ortaya cıkan ıslamcılık akımlarının benzesen yada karsıt oldukları farklı akımlarla etkılesım gerceklestırerek ve degısımler donusumler gecırererk Turkıyenın bugunku sıyası yapısı uzerındekı yansımalarının objektıf bır bakıs acısı ıle degerlendırılmesı ve sonunclarının gercege uygun bıcımde ortaya konulmasının saglanmasıdır. Bunun ıcın assagıda belırtılen sorulara cevap aranacak ve bu soruların cevaplarının gercege uygun olarak bulundugu oranda tezın amacına ulasılmıs olunacaktır.
1- 1960 askerı darbesının sonrasında ortaya cıkan yenı durumun ıslamcılık akımlarının gelısmesı ıcın uygun bır ortam olusturdugu ıddıa edılebılır mı?
2- Toplumsal mesruıyetı olan sıyası aktorlerın mesru olamayan bır yontemle cezalandırılmaya kalkısılması toplum uzerınde tepkısel bır yaklasıma yolacmıs oldugu ıddıa edılebılır mı?
3- Sıyası arenada kendıne yakın sıyası aktorler bulamayan toplumsal kesımlerın Islamcı akımları desteklemeye yatkın duruma gelmıs oldukları ıddıa edılebılır mı?
4- Kendı sectıgı sıyası aktorlerın cezalandırılmasını kabullenemeyen fakat buna ragmen tepkı gostermek ımkanından mahrum bırakılmıs olan toplumsal kesımlerın kısmen ıslamcı akımları desteklemeyı kendını ıfade etme yontemı olarak secmıs oldukları ıddıa edılebılır mı ?
5- Bu gun Turkıyenın sıyası arenasında etkın olan aktörlerın 1960 sonrası ortaya cıkan ıslamcılık akımlarının calısmalarından etkılenmıs oldukları ıddıa edılebılır mı ?
IV- TEZİN ÖNEMİ
Bu tezın onemı , Turkıye nın bugun sıyası toplumsal yapısını etkıleyen en onemlı hareketlerden bırı olan ıslamcılık dusuncesının tarıhsel baglamından koparmadan ortaya konulmasını saglayacak olmasıdır. ugun Turkıyenın ıcınde bulundugu durumun daha ıyı anlasılmasına ımkan verecektır.
V-KAPSAM
Bu tezın kapsamı 1960 tan gunumuze kadar olan surecte Turkıye de ortaya cıkan ıslamcılık akımlarının ıncelenmesınden ıbarettır.
VI- ÇALIŞMA YÖNTEMİ VE PLANI
Calısma yontemı olarak dort asamalı bır plan benımsenecektır.Ilk asamada sozkonusu olan alanda yapılmıs halıhazırdakı bılımsel calısmalar ele alıncaktır.Ikıncı asamada bu bılımsel calısmaların ıstınat ettıgı dokumanlar , bılımsel makaleler, yazılmıs kıtaplar,arsıvlerden temın edılerek mıktar ve hacım yonunden tesbıt edılecek ve katagorıze edılecektır. Ucuncu asamada bu kaynaklar detaylı olarak ıncelenecektır.Dorduncu asamada bu kaynakların verdığı bılgılerın ve arsıvlerden ortaya cıkan bılgılerın tarıhsel surec ıcınde yerlı yerıne oturtularak yazılacak tezın genel cercevesının olusturulması sağlanacaktır. Beşinci asamada ıse tezın konusunun ortaya cıkardıgı sorulara cevaplar bulunarak tezın amacının yerıne getırılmesı saglanacaktır.
VII- KAYNAKLAR
1. Türkiye'de İslamcılık ve Özeleştirı,Hamza Turkmen , Ekın yayınları ,2014
2. Türkiye'de İslâmcılık-batıcılık mücadelesi ,Sadık Albayrak ,Iz yayıncılık ,2013
3. Türkiye'de islâmcılık ve islâmî edebiyat , Kenan Cayır ,Istanbul Bılgı Unıverstesı Yayınları,2008
4. Türkiye'de Islamcilik Dusuncesi ,Ismaıl Kara,Dergah Yayınları,2006
5. Demokrasi sürecinde Türkiye'de İslamcılık
6. Türkiye’de İslamcılığın Kökleri ,Hamza Turkmen,Ekın Yayınları,2004
7. Türkiye'de islamcılık düşüncesı, Dr. Abdullah Manaz ,Pınar Yayınları ,1997
8. Islâmcılığın Türkiye Seyri ,Elisabeth Özdalga, Iletısım Yayınları, 2007
9. Türkiye'de İslâmî oluşumlar ve siyaset , Hulusı Senturk,Cera Yayınları, 2011
10. Türkiye Siyaseti, İslâmcılık, Arap Baharı , Yüksel Taşkın, Iletısım yayınmları, 2013
Kahraman Uludag Emre Enver OCAL
OGRENCI DANIŞMAN
......
...................,,,,,,,,,,,,,.........................
Topkapı Üniversitesi
Tarih
Lisansüstü
Tez
Önerisinin Makalesinin Hazırlanma Ödevi
Tezin Adı:
1960 SONRASI GELİŞEN İSLAMCILIK AKIMLARININ
TÜRKİYE’
NİN SİYASİ VE TOPLUMSAL YAPISI ÜZERİNDE
ETKİLERİNİN BELİRLENMESİ
HAZIRLAYAN : KAHRAMAN ULUDAĞ
HAZIRLATAN :
ÖĞR. ÜYESİ ZEYNEP
BANU DALAMAN
Önsöz Türkiye tarihi incelendiğinde, özellikle
ikinci meşrutiyetten itibaren fikir
akımları açısından oldukça zengin dönemleri yaşamış olduğumuz görülür..Bu fikir
akımlarının hem iniş ve çıkışlarını görmek
hem de daha iyi anlamak için
Türkiye tarihini dönemlere ayırmak gereklidir.Türkiye tarihinin son yüz elli
yıllık periyodunu tasnif ederken
araştırmacı Yüksel Taşkın şu
ifadeleri kullanır: ’’Modern Türkiye tarihi iki büyük paradigmatik dönemle
ayrılır: Tanzimat ile Cumhuriyet …Cumhuriyet
Dönemi ise tek partili ve çok partili dönem olmak üzere ikiye ayrılır.’’(1) Tanzimat’tan itibaren yenilikçiler
ve gelenekçiler arasında başlamış olan
mücadele, ikinci meşrutiyetten sonra Türkçülük,
Batıcılık ve İslamcılık olmak üzere üç akıma dönüşür.İslamcılık akımı ikinci
meşrutiyet sonrasında Osmanlıcılık
fikrinin ortadan kalkmasına müteakip ortaya çıkmıştır. Dönemin aydınları, İslamcılığı Celalettin Afgani’ nin
başlattığını ifade ederken ,Mümtazer
Türköne , ‘’Siyasi İdeoloji olarak İslamcılığın Doğuşu’’isimli çalışmasında İslamcılığın Afgani tarafından değil, Namık Kemal ve Ali Suavi
tarafından başlatıldığını savunur.(2)’’
Türkiye’ de İslamcılık ve Özeleştiri’’
isimli kitabında Hamza Türkmen
ise şunları yazar.’’( Osmanlı
aydınları) Afgani’yi hem İslamcı ilan etmişler hem de milli kökenli olmadığı için ilk İslamcı
rütbesini taşımaması amacıyla ilginç spekülasyonlar yapmışlardır.Bu kişilere göre Osmanlının ilk İslamcısı Afgani değil
Yeni Osmanlılardır.’’ (3) İslamcılığın
ikinci meşrutiyetten günümüze araştırılması,
çok teferrüatlı bir çalışma
olacağından bu tez önerisi
makalesinin, 1960 askeri darbesinin
İslamcı hareketler üzerindeki etkisini araştırmak ve bunların
günümüze yansımalarının kısaca açıklanması ile sınırlı tutulmuştur.1960 askeri
darbesi Türkiye’de sadece demokrasinin
rafa kaldırıldığı bir yönetim şeklini getirmekle kalmamış hem de (özellikle 1961 anayasasının getirdiği imkanların da etkisi ile) alternatif söylemlerin üretildiği dernek ve yayın organlarının çoğaldığı ve düşünce akımlarının çeşitlendiği yeni bir
dönemi başlatmıştır.
………………………………………………………………………………………
1. Yüksel
TAŞKIN ,1960 ‘dan Günümüze Türkiye
Tarihi, 2014, s.7
2.Mümtezar
Türköne, Siyasi İdeoloji olarak İslamcılığın Doğuşu, Ankara Üniversitesi
Yayınları ,1990,.s.243
3.
Hamza Türkmen , Türkiyede İslamcılık ve Özeleştiri Ekin Yayınları,2014 ,17
Bu düşünce akımları içinde hiç kuşku yok ki İslamcılık da bulunuyordu. Bu tez önerisi
makalesinde, 1960 sonrası İslamcılık
hareketlerini en iyi açıklayan
eserleri mihenk noktası olarak tayin
ettikten sonra pek çok çalışmayı inceleyerek
konuyu genel hatlarıyla aydınlatmayı
amaçladım. Bunun günümüz Türkiye’sinin siyasi
ve toplumsal yapısının daha iyi anlaşılması doğrultusunda atılmış bir adım olduğu muhakkaktır.
2.
İçindekiler
1 .Kapak……………………………………………………………….…….………1
2. Önsöz ……………………………………….…………………………..……..…2-3
3 .İçindekiler ……………….……………………….……………..…….….………4
4. Özet…….……………………………………………………….………………..5.
5.1960 askeri darbesi öncesi İslamcı hareketler………………………..………6-11
6.. 1960 askeri darbesi sonrası İslamcı hareketler….……….………….…..….11
-23
7 . Günümüzdeki toplumsal ve siyasal yapıya olan etkileri………….…………23-27
8. Sonuç…………………..………………………………..……..……………..27-28
9. Kaynakça…………… ………………………….………………….………..28-29
5
4. Özet
Türkiye’deki İslamcılık akımları üzerine yaptığı detaylı
çalışmaları ile tanınan ve ‘’
Türkiye’ de İslamcılık Düşüncesi’’ isimli
kapsamlı eseri yazmış olan İsmail Kara , kitabın giriş bölümünde İslamcılığı
şöyle tanımlıyor. ‘’ İslam dinini bir bütün olarak ‘yeniden’ hayata hakim
kılmak ve akılcı bir medotla Müslümanları, İslam dünyasını batı sömürüsünden zalim ve müstebit yöneticilerden esaretten ,taklitten, hurafelerden
….kurtarmak, medenileştirmek,
birleştirmek ve kalkındırmak
uğruna yapılan aktivist ,modernist ve eklektik yönleri baskın siyasi ,
ilmi ve fikri çalışmaların, arayışların , teklif ve çözümlerin bütününü ihtiva
eden bir hareket tir.‘(1) Tezimizin
kapsamı olan 1960 askeri darbesinden
sonra İslami akımların yaşadığı değişim
dönüşüm ve süreçleri incelerken seçilen yöntem , konusunda en
hakim yazarların kitaplarından ve
dönemin gazete ,dergi, afişlerinden ve resmi evraklarından yararlanmaktı.Bu
çalışmada ulaşabildiğim kaynakları, okurken konusuna daha vakıf olanları ve
verdiği bilgileri daha kanıtlanabilir delillerle sunan yazarları öncelikle
tercih ederek , onların verdiği bilgileri kendi anlayışım çerçevesinde
sentezleyerek objektif bir yaklaşımla eserimde kullandım. Önemli olduğunu
düşündüğüm yönleri öne çıkartarak vurguladım, önemsiz olduğunu düşündüğüm bazı bilgilere yer vermekten kaçındım. Bu
çalışmamda hem İslamcılık kavramının karşılığı olan hareket ve durumların
mahiyetini, hem de zaman içinde geçirdikleri
değişimi dönüşümü anlattım. Bu çalışma
üç bölümden oluşur. Birinci bölüm, 1960’a kadar İslamcı hareketler ,ikinci
bölüm 1960 sonrası yaşananlar ve üçüncü
bölümde ise günümüze kadar olan yansımaları ele alınmıştır.Bu son bölüm içinde şahsi
değerlendirmelerimi yaparak ortaya attım sorunu ve çözümünü göstererek yazımı
tamamladım.
………………………………………………………………………………………….
1.
İsmail Kara ,Türkiye’ de İslamcılık Düşüncesi,
İstanbul, 1986, 15
6
5.1960
Askeri Darbesi Öncesi İslamcı Hareketler
A) Meşrutiyetten 1950 ‘li yıllara kadar olan süreç
İslam
Ansiklopedisinin İslamcılık maddesinde
Azmi Özcan tarafından İslamcılığın ortaya çıkışı şu şekilde
açıklanmıştır :’ II.
Meşrutiyet. (1871-1876 ) yılları, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu
siyasî çalkantılar ve milletlerarası sıkıntılara rağmen fikir hürriyeti
atmosferinin daha önce görülmediği ölçüde genişlemeye başladığı bir dönemdir.Dönemin
genel şartları ve 1870’li yıllarda yaşanan gelişmelerin zorlamasıyla toplumsal
alanda dine, milletlerarası alanda da hilâfete daha çok vurgu yapılmaya
başlandı. Dolayısıyla II. Abdülhamid döneminde İslâmcılık ideolojik bir fikir
hareketi şeklinde gelişimini devam ettirememekle birlikte en azından içte ve
mevcut şartlarda, öncelikle Osmanlı Devleti’nin bekasını temin etmede fonksiyon
ifa edecek bir unsur olarak değerlendirilmek istenmiştir.’’
Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan hilafet
yanlısı ayaklanmaların neticesinde yürürlüğe giren yasaklamalar ve 30 Kasım
1925 yılında çıkartılan yasa ile tekke
ve zaviyelerin kapatılması
sonuncunda dini hayatta önemli rolü olan derviş ve mollaların pasifize
edildiği bir süreç yaşandı.O yıllardan itibaren başlatılan hukuki takibat neticesinde dini grup ve teşekküllerin bir kısmının tamamıyla yok olduğu bir
kısmının da gizli, gizli faaliyetlerine devam ettirmiş olduğu, o dönemleri yaşamış pek çok kişinin anlatılarından anlaşılmaktadır(1) .Dini eğitimin çoğunlukla
gizli saklı yerlerde yapıldığı bu
dönemde dini grup ve tarikatların ne derece varlığını muhafaza ettirmiş olduğunu tespit etmek oldukça
güçtür.
………………………………………………………………………………………………….
1..
Dursun Öztaştan İle yapılan röportaj,Kağıthane,15.05.2022
7
B) 1950 Sonrası İslamcı Hareketlilik
Demokrat Parti’nin
iktidara gelişi sonrasında meydana gelen
demokratikleşme ortamında İslamcı
hareketlerin kendilerini daha rahat
ifade edebildikleri platformlar
aracılığıyla tedricen görünürlük
kazandıkları söylenebilir. Demokrat partinin İslamcı hareketin neresinde
konumlandığı ve ilgili politikaların neler olduğu hakkındaki görüşler farklıdır. CHP ve
Kemalistler bu dönemi, laiklik ve devrimlerin zayıflatıldığı ve oy kaygısıyla
DP’nin İslamcılara taviz verdiği dönem olarak görmektedirler. 1950’den sonra
Türkiye’de İslamcı hareket , yurt dışında gelişen olayların etkisiyle yükselmeye
başlamıştır. Ali Bulaç’a göre bu yükseliş, dört farklı etkene dayanıyordu,
bunlardan birincisi Pakistan’da 1947 ‘de
ilk defa bir İslam Cumhuriyetinin kurulması, ikincisi Mısır’da bulunan
İhvanı Müslimin hareketinin siyasallaşması , üçüncüsü Türkiye’de dini eğitimin
önünün açılması ve dördüncüsü ise o yıllardan itibaren köylerden şehirlere olan
yoğun göçtü. Adnan Menderes başvekil
olduktan sonra tıpkı Terakkiperver Halk Fırkasının kuruluş beyannamesinde olduğu gibi inançlara
saygılı bir yönetimi prensip olarak benimsemiş fakat bunu potansiyel
seçmenlerini tatmin edecek sınırlılıkta yapmaya özen göstermiştir.Demokrat
parti içinde her ne kadar dindar yönleri ağır basan siyasetçiler bulunmuş
olsalar da bunlar karar verici mevkide bulanan başvekil ve kabine üyerini pek fazla etkileyememişlerdir.Bu
siyasetçilerin sınırlı da olsa etkileri
eğitim kültür politikalarında görülmüş, mesela imam hatip okullarının
açılması yada ilahiyat fakültelerinin açılmalarına önayak olmuşlardır.Nurculuk
ve Süleymancılık gibi dini daha ziyade ibadet odaklı yaşayan grupların demokrat
parti ile ilişkisi sanılanın aksine zayıftı ve birbirlerini kötünün iyisi olarak
nitelemelerinden ibaretti.Demokrat parti bu türlü dini cemaatlere göre kötünün
iyisi olduğu için tercihe şayandı fakat asla övgüler düzülecek bir özellik taşımıyordu,
Demokrat parti ise Ticaniler gibi daha
aşırı gruplara göre bu tür geleneksel yapıları daha zararsız ve daha tolere edilebilir görüyordu.Tek partili
yıllardan itibaren yok edilmiş gibi
görünen tarikatler gizli saklı
mekanlarda ve özellikle de kırsal
bölgelerde faaliyetlerini devam ettirmişti.Kent merkezlerinde ise dönemin şartlarına
uygun olarak söylemler yumuşatılmıştı.Bilhassa tepki çekebileceği
düşünülen siyasi mesajlar verilmekten imtina ediliyor ve daha ziyade kültürel yönü
öne çıkartacak tarzda yüzeysel ifadeler
tercih ediliyordu.12 Nisan 1950
tarihinde düzenlenen Fevzi Çakmak
Paşa’nın
8
cenaze töreni esnasında
törenin bir çeşit İslamcı gösteriye dönüşmüş olması baskılanmış bir tepkinin
ortaya çıkması olarak yorumlanabilir. Başka bir ifadeyle bu , yasaklar sebebiyle
gizlenmekte olan potansiyelin ilk kez görünür hale geldiği bir gösteriydi.
Demokrat Partinin Türkçe olarak okunan
ezanı Arapça aslına çevirmesi dindar ve İslamcı çevrelerin onu desteklemesi
için daima yeterli bir sebep teşkil etmişti.İslamcı çevrelerin elbette daha
fazla talepleri vardı fakat bunları
gündeme getirmiyorlardı çünkü Demokrat Partinin yerine getiremeyeceği daha
büyük icraatleri istemekle onu sıkıntıya sokmuş olacaklarının farkındaydılar.Dindar
kesimler asla kendilerine mensup gibi hissetmedikleri fakat kendilerine yakın
hissettikleri Demokrat Partiyi desteklemekte hiç tereddüt etmediler.Bu konuda
kanaat önderlerinin yönlendirmeleri mevcuttu.Örneğin Said Nursi kendisine niçin
demokrat partiyi muhafaza ettiklerini soran bir müridine verdiği cevapta ’’Eğer Demokrat Parti düşerse , ya Halk
partisi yada Millet Partisi gelecek (ve) Halk Partisi iktidara gelecek olursa, Komünizm
kuvveti aynı partinin (ismi )altında bu vatana hakim olacaktır.’’(1)
diyerek Demokrat Partinin kendisinden daha zararlı olarak gördüğü
Komünizm’e karşı bir kalkan olarak gördüğünü ve bu sebeple desteklenmesi gerektiğini ifade ediyordu.Demokrat Parti tarafından dini
eğitim kurumları için atılan adımlar ve
ezanın Arapçaya çevrilmesi daha öncede
değinildiği gibi bu destek için yeterli bir sebepti.Bu destek ufak tefek
tartışmaları hariç tutarsak 27 Mayıs askeri darbesi akabinde Demokrat Partinin
kapatılmasına kadar devam etmişti.Fevzi Çakmak tarafından kurulan ve dini
söylemleri nedeniyle dindar kesim üzerinde daha fazla ilgi uyandırmış olan
Millet Partisi dahi Demokrat Partinin alternatifi olmayı başaramamış sadece bir milletvekili çıkarabilmişti.Dindar
seçmen böylece oyların bölünüp Chp’nin tekrar iktidara gelmesinden korktukları
için büyük çoğunlukla Millet Partisini
değil Demokrat Partisini desteklemeye devam etmişlerdi.Fevzi Çakmak Paşanın
cenaze töreni esnasında yaşanan olaylar ,daha sonraki seçim propagandalarını
hazırlarken Demokrat Partinin dini içerikli söylemler kullanmasına yol
açmıştır.Sonuçta Millet Partisi daha dindar söylemler kullanmasına rağmen
dindar kesimin oyunu almayı başaramamış fakat Demokrat Partiyi daha İslami bir söylem geliştirmeye bir bakıma mecbur etmişlerdi.
………………………………………………………………………………………..
1.
https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/emirdag-lahikasi-ii/128/128
9
Dönemin İslamcı
dergilerinden Sebülülreşatta İslamcı
kesimin Demokrat Partiye neden destek verdiği şu cümlelerle anlatılıyordu’’
Halk ne yapacağını , nereye dokunacağını bilemiyor.Denize düşmüş bir adam gibi
çırpınıyor,Halk Partisi denilen zulüm idaresinin tekrar hortlamaması için
Demokratlara sarılıyor’’(1)Yine o
dönemde yayın yapan Fetih gazetesinde ise Demokrat Parti iktidara geldikten
sonra şöyle bir değerlendirme yazısı yayınlanıyordu.’’ 1950’de milletçe
yıkılması gereken düşmanı karşımızda dimdik görüyorduk. Dostumuz ortada
görünmüyordu ama düşmanımız apaçık meydandaydı. Demokrat Partiyi bir manivela
olarak kullandık.Ve çok şükür en azılı düşmanımızı bir lahzada yere serilmiş
gördük’’ Kısaca söylemek gerekirse İslamcı kesim CHP aleyhinde olduğu için DP iktidarını desteklemişlerdir.
C) CEMAATLERİN ORTAYA ÇIKIŞI
Çok partili siyasi hayata geçildikten
sonra yavaş ,yavaş görünürlük kazanan cemaatler , onların nasıl bir oy potansiyeli taşıdığını gören siyasi partilerin kısa sürede ilgisini çekmeyi başarmışlardı.Bu dönemle beraber daha net
ifadeler kullanılmaya ve cemaatlerle sağ partiler arasında adı konulmamış bir
birliktelik zuhur etmeye başlamıştı.Komünizm tehlikesi karşısında Amerika’nın
bütün bu coğrafyada ( Ortadoğu) dinleri
bir kalkan gibi kullanmak istemesiyle ve
Demokrat Partinin de Komünizmle mücadele derneklerini açtırması ile bu
süreç daha da belirginleşti. Adnan
Menderesin bizzat ziyaret ettiği Said Nursi’ye bağlı olan hareket burada müstesna
bir yere sahiptir.Nurculara göre din siyasete
hizmet eden bir rolde olamamalıdır fakat siyaset dinin hizmetinde
olmalıdır.Nurcular toplumun İslamcı bir iktidar tarafından zorla
dindarlaştırılacağı bir sistemi kabul etmez , onlara göre toplum kendiliğinden dindarlaşmalıdır.O dönemde
köylerden şehirlere özelliklede İstanbul’un kenar mahallelerine yoğun bir göç
olduğu ve bu göç ile gelen insanların büyük bir kısmının batılı değerlere
sahip kesimler tarafından dışlanması
hatta horlanması sebebiyle Nurcular
kenar mahallelerde dershaneler ve ders halkaları açarak hızla örgütlendiler.
………………………………………………………………………………………
1.Sebürürreşat,
cild 6, sayı 134, Eylül 1952, s. 140
10
Bazı araştırmacılara
göre Kemalist reformlar getirdiği yaygın eğitim imkanı sayesinde metin üzerinden okuma prensibine dayanan Nurculuğun gelişmesini
kolaylaştırmıştır.Bu tür cemaatlerin bir yönü köyden şehre göç eden insanın
dini kimliğini muhafaza etmesi , diğer yönü ise
ekonomik ilişkilerle dayanışma içinde olacağı bir topluluğu kendisine
kazandırıyor olmasıydı.Nurculuğun Said
Nursiden sonra onun talebeleri arasındaki görüş ayrılıkları yüzünden pek çok kola
ayrıldığı ve birbirinden bağımsız pek çok cemaatin zuhur ettiği bilinen bir
gerçektir.Bunlardan en bilineni Hüsrev Altınbaşak tarafından organize edilen ‘’Yazıcılar’’ grubu ve üniversite mezunu
birtakım Nurcu gençlerin başlattığı
‘’Yeni Asyacılar’’ grubudur.Nurculuk gibi diğer cemaatlerde imkan buldukları
ölçüde sisteme adapte olmaya çalışıyorlardı.Çünkü bütün tarikat ve
cemaatler geçmişten beri yönetimle iyi
anlaşarak var olma geleneğine sahiplerdi.Çünkü onlar Osmanlılar içinde çok
önemli yere sahip olan ve devlete gevşek bağlarla bağlı olan tarikatların devamıydılar. Tarikatlar bu yüzden kapatıldıktan
sonra bile mücadele yolunu tutmamışlar aksine olarak bu durumu onaylamışlardır.Tarikatların idarecilerle iyi geçinme yaklaşımı sayesinde
bazen siyasal islama eleman kazandırdıkları bazen
de islamcı partilerin de tarikatın
yönlendirmesi ile siyaset sahnesine çıktıkları görüldü.Örneğin Milli Görüş
hareketi siyaset sahnesine ilk adımlarını atıyorken arkalarında Nakşibendi
tarikatının desteğini bulmuştur.Siyasal İslamcılarla tarikatler arasında bir
tencere kapak uyumu bulunmuş olsa da daha radikal İslamcı hareketlere göre
tarikatler ve cemaatler gerçek islamın anlaşılması önünde en büyük engeldi.Onlara göre cemaatler ,ümmetin uyuması için kurgulanmış yapılardı. Kendileri ise ümmetin uyanması için çalışan gerçek islamı temsil
eden yapılardı.
D) İslamcıların Milliyetçi Bir Çizgiye
Kaymaları
Cumhuriyetin ilk yıllarında batılılaşma
yönünde yapılan reformlar kapsamında tekkelerin
yasaklanması ve bu yasağın tatbik şekli İslamcılara hareket imkanı bırakmadığından
milliyetçiliği kendi fikirlerine en
yakın fraksiyon olarak görüp
milliyetçilik şemsiyesinin altına sığınmak zorunda kalmışlardı.Bazı
araştırmacılara göre İslamcılıktan Milliyetçiliğe kayışın esas sebebi Türkiye İslamcılarının kavramsal olarak
yaşadıkları zorunluluktu. 1950 ve 1960
lı yıllarda ortaya çıkan komünizmle
mücadele dayanışması Türkiye
İslamcılarının milliyetçi gruplarla
yakınlaşmasını ve etkileşmesini daha da kolaylaştırmıştı. İslamcıların Türk milliyetçiliğine
kaymasında dönemin entelektüelleri olan Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Erol
Güngör, Osman Yüksel (Serdengeçti), Sezai Karakoç gibi yazarların yaydıkları
11
düşüncelerin büyük etkisi olmuştur.Bunlar hem İslamcıların
hem de Milliyetçilerin ortak olarak
savundukları yada farklı yönlerini ön plana çıkararak sahiplendikleri yazarları
ve düşünce adamlarıydı.Bu arada 1924 yılından itibaren hem basında hem eğitim sisteminde irtica adı altında İslamcılığın aleyhine bir kampanya vardı. Bu
kapsamda o dönemde basılan tarih ders kitaplarını , oynanan tiyatro oyunlarını
, gazetelerde haberlerin verilişi esnasında kullanılan dili örnek verebiliriz. Bunun
iki sonuncu oldu. Biri laikliği
benimsemiş bir nesli üretiyorken diğeri de reaksiyon vermek isteyen bir kesimi
üretmiş olmasıydı .Buda ilerde ortaya
çıkacak olan laiklik ve İslamcılık ayırımının
başlangıcını oluşturuyordu.
6.
1960 Darbesi Sonrası İslamcı Hareketler
a) 27 Mayıs Sonrası Durum
Türkiye’deki askeri
darbelerin tümüne bakacak olursak
daima irtica ile mücadele gerekçesini öne sürmekte olduklarını görürüz.27 Mayıs askeri darbesi de bu gerekçeyi kullanmıştı.Demokrat
Partinin dini yaşantıda getirdiği kısmi selbestlik darbeyi yapanların
gözünde en büyük kusurdu çünkü laik
sistemin aşındırılmasıydı.Aytunç Altındal’ a göre Adnan Menderes’i idama götüren asıl sebep milletvekillerine
yönelik olarak söylediği ‘siz isterseniz halifeliği dahi geri getire
bilirsiniz’ sözü olmuştu. Demokrat Parti Ayfon milletvekili Gazi Subaşı ise ‘’
Türkler bütün harpleri din sayesinde kazanmışlardır.Allah’ın ve Kuranın
idaresini bütün olarak kabul etmek gerekir’’ (1) demişti. Bu gibi konuşmalar
Demokrat Partisine yöneltilen ‘’dini siyasete alet etmek’’ türünden
suçlamalara yol açmış ve bu suçlamalar da darbeci kadrolar tarafından bir gerekçe olarak kullanılmış
fakat buna rağmen Yassıaada Mahkemelerinde
bu konular gündeme getirilmemişti.Darbe , dindar kesimler üzerinde
ezanın tekrar Türkçeye çevrileceği ve camilere sıralar konularak ibadetin oturularak yapılacağı gibi
endişelere yol açmıştı.
…………………………………………………………………………………………………..
1.TBMM
Tutanak Dergisi,Devre:11,Cilt:11,1957,s.119
12
Nitekim 14 Temmuzda
toplanan Türk Dil Kongresi Diyanet başkanlığına bir yazı yazarak Türkçe namaz
kılınmasını ve camilerin içine sıralar konularak ibadetlerin oturularak
yapılmasını istemiştir.Milli Birlik Hükümeti de bu teklife olumlu baktıkları halde
dindar (İslamcı) çevrelerin tepkisi
üzerine bunu yapmaktan vazgeçmişlerdir.Milli Birlik Hükümeti başlangıçta
İslamcı kesimleri mücadele edilmesi
gereken bir kuvvet olarak görseler de daha sonra onları kullanabileceklerini ve
dönüştürebileceklerini keşfetmişlerdi.Plansız olarak darbenin başına geçirilmiş olan Cemal Gürsel
dine karşı olmadıklarını söyleyerek dindar kesimlerin olası tepkilerini yumuşatmayı hedefliyorken
diğer taraftan ‘milli din’ oluşturma projesi de alttan alta hazırlanmaya devam ediliyordu.Cemal Gürsel Cumhurbaşkanı seçildikten sonra basına
verdiği demeçlerde ve ziyaret ettiği yerlerde yaptığı konuşmalarda bu konuya
yer vermiştir. O ,yapılan askeri müdahalenin Demokrat Partinin dinin yaşanması
ile ilgili yaptığı uygulamalar sebebiyle olmadığını ,yolsuzluk ve başka suçlar sebebiyle olduğu
vurgulamıştır.
b) İslamcıların Darbeye Karşı Yaklaşımı
27 Mayıs Askeri Darbesini
takip eden günlerde Demokrat
Partililerin yurt genelinde takip
edilmesi ve tutuklanması mal
varlığıklarına el konulması ve yapılan sert uygulamalar bu partiye oy vermiş
geniş halk kitlelerinde şaşkınlığa ve
dehşete yola açmıştı. Özellikle İslamcılar yaşanan gelişmeleri endişe ile takip etmiş ve dini yaşayışın
olumsuz etkileneceği bir uygulamanın
ortaya çıkmasına karşın tedirgin olmuşlar ve daima refleks geliştirmişlerdi. Bu durum araştırmacı yazar Doğan Duman tarafından
şöyle anlatılır’’ 27 Mayıs hareketi , İslamcıların adeta öksüz kalan bir
çocuğun kimsesiz ve tedirgin psikolojisine girmelerine yol açmıştır’’ Ahmet
Ertürk ise ‘’ Türkiye ‘de İslami Hareketin Gelişim Süreci ‘’ isimli eserinde
mazarayı şöyle tarif eder ’’İslamcılar
kanatları altında kendilerini rahat ve huzurlu hissettikleri Demokrat Partiyi kaybettikleri
için kimsesizdi ve aynı rahatlığı
sağlayabilecek yeni bir yer bulamama endişesinden dolayı da tedirgindi’’Darbeden
sonra hemen hemen bütün basın yayın
organları darbecilere övgüler içeren
yayınlar yaparken dindar –İslamcı çizgideki
dergiler uzun bir süre sessizliğe bürünmüş.Şüphesiz ki bu sessizlik aynı zamanda
bir çeşit protestoydu ve tepki gösterilmekten çekindikleri için suskun kalmakla
yetinmişlerdi. Ezanın yeniden tekrar Türkçeye okunacağı , camilere sıralar konulacağı ile ilgili bir takım söylentiler vardı.Bu türlü iddialar
yeni yönetime karşı büyük bir belirsizlik ve korku oluşturuyordu. Bunun
üzerine Milli Birlik Komitesi 25 Temmuz
1960 tarihinde bir
13
bildiri yayınladı. Bildiride
şu ifadelere yer verildi: ‘’ Vicdan hürriyetinin hazinesi olan dinimizin ,
irticai ve siyasi cereyanlara alet edilmeden , saf ve lekesiz kalması Milli
Birlik Komitesinin en büyük emelidir. ( Bu bildiride yer verilen ‘’dinimiz’’
ifadesi ilginçtir. Devletin bir dinin olamayacağı, bunun laiklik prensiyle
açıklanamayacağı bilindiği halde bu bildiride ‘’ dinimiz’ ifadesine yer verilmiş
olmasını o günlerde içinde bulunulan, dine karşı olmadığını ispat etme
çabası içinde anlamak gerekir.).Bu
bildiri ile darbeci Hükümetin kendisi
aleyhinde yaygınlaşan dine karşı icraatler yapılacağı söylentilerini gidermek ve
dini çevrelerden gelebilecek
eleştiri ve muhalefeti daha
başlamadan sona erdirmek ve bununda ötesinde onların desteğini almak istedikleri
anlaşılmaktadır. Hükümet bu beyanatı verdikten
sonra İslami dergilerin darbecilere olan menfi bakışı değişti .Muhtemelen darbeci yönetimle iyi ilişkiler kurabileceklerine
ikna oldular ve o günden itibaren onları onaylayan yazılar yayınlamaya başladılar.Bu
İslami dergilerden biri de Sebilülreşat dergisiydi.
Bu dergi, yeni duruma adapte olmak
anlamına gelecek şeklide darbeyi haklı gösterecek tarzda yazılar yayınlamaya
başladı. Sebilülreşat .310. sayısında yayınlanan ‘’İlahi Kanunlar Şaşmıyor’’ isimli makale de parti liderlerinin kavgalı oldukları
durumlarda partiler üstü bir kuvvetin
müdahale hakkı olacağı iddia ediliyordu. Yazar Eşref Edib’e göre bu ilahi bir
cezaydı.Bir başka yazıda ise şu ifadelerle yeni yönetim alkışlanmaktaydı.’’Devlet reisi
Cemal Paşa, Milli Müdafaa Vekiline (Milli Savunma Bakanı) 3 Mayıs tarihli
mektubunda ‘bütün fenalıkların reisi cumhur Celal Bayar’dan geldiği hakkında
memlekette umumi kanaat vardır’ diyordu.Çok doğru ,çok güzel teşhis etmiştir.’(1) Böylece İslamcı basın diye bildiğimiz
Sebilülreşat dergisi, geçmişte Demokrat Partinin dindarlar lehine yaptığı icraatları unutarak ve bütün kötülüklerin kaynağı olarak Celal
Bayar’ı işaret ediyor ve daha önceleri dine karşı yapıldıkların idaa ettikleri
bütün icraatlardan dolayı Celal Bayar’ı mesul tutuyorlardı. Dikkat çekici olan husus askeri darbeyi masum
gösteremeye çalışmışlardı.. Bir başka yazıda ise bu anlama gelecek şu cümleler
kullanılıyordu’’ Bugün vücuda gelen inkılabın (askeri darbeyi kastediyor ) bir rejim ıslahı olduğunu kabul ederek
halkımız bundan ciddi surette memnun
olmalıdır.’(2)’Bu yayınlar İslamcıları darbeye karşı tepkisizleştiriyordu.
…………………………………………………………………………………………..
1) Sebilürreşad Dergisi,
310.sayfa 148
2.)
Sebilürreşad Dergisi ,311,sayfa 163
14
C )
İslamcı Aydınların Üniversiteden Atılması
27 Mayıs Cuntası askeriye içinde, yargı
içinde kendi düşüncelerine yakın olmayan kadroları tasfiye ettiği gibi bunun
bir benzerini üniversitelerde de yaptı.114 sayılı yasa ile ‘’reform düşmanı’’ olmak gibi sübjektif değerlendirmeler
neticesinde siyasi bakımdan demokrat partiye yakın isimler seçilerek 147
öğretim üyesi görevinden uzaklaştırıldılar. Bunlar içinde Fuat Sezgin gibi
islamcı yönü ile tanınan isimler de vardı. Bunun üzerine dönemin islamcı
dernekleri’ başata MTTB olmak üzere bu
olaya tepki vermişlerdi.İzlayan günlerde tasfiye kararlarını protesto etmek için
istifalar başladı. İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü Fikret Narterve
İstanbul Üniversitesi Rektörü Sami Onar ,Ortadoğu Üniversitesi Rektörü Turhan
Fevzioğlu, Anadolu Üniversitesi Rektörü Suat Kemal Yetkin ve daha pek çok
akademik personel bu tasfiyeleri protesto etmek amacıyla peş peşe istifa etmeye
başladılar.İstifa edenlerden biri olan İstanbul Üniversitesi Rektörü Sami Onar, darbeyi yapan kadro ile
sürekli iletişim halinde olduğu halde ve
darbeyi açıkça desteklediği halde
tasfiye edilecek kişiler, kendisine haber verilmeden seçildiği için bu kararı protesto ettiğini
söylemişti. O diğer öğretim üyelerine böyle bir kararı kendisinin hilafına
alındığını söylemişti. Sami Onar’ a göre
27 Mayıs darbesinden sonra
‘’Üniversiteler çökmüştür’’. Öğrenci dernekleri de bu karara, itiraz ederek
derslere girmemişler , üniversite sıralarına
darbecileri protesto ettiklerini
yazmışlardı..Protesto edenlerin içinde Milli Türk Talebe Birliği ikinci başkanı durumunda olan Hamdi Başer de vardı. O yaptığı açıklamada ‘’Her ne
olursa olsun, kutsal ilim hürriyetine ve
üniversite muhtariyetine müdahale edilmemelidir.'’ ifadelerini kullanmıştı..Bütün
bu kuvvetli tepkiler üzerine Milli
Birlik Komitesi geri adım atmak zorunda kalmış. Cemal Gürsel 1 Kasım 1960 tarihinde 114 sayılı kanuna bir ek yapılmak
suretiyle tasfiye edilenlerin durumlarının Üniversite Konseyine bırakılacağını
haber vermişti. Bu açıklama üzerine görevden alınanların göreve iade edileceği
düşünülmüş ve bu düşünce ile istifa edenlerin geri dönemeye başlamışlardı. Fakat
görevden alınanların hiç biri göreve geri dönemedi(1).Bu kişilerden biri olan Fuat Sezgin Avrupa’ya gitmek zorunda
kalmış ve orada çok zorluklar yaşadıktan sonra kariyerine Almanya’da Goethe
Üniversitesinde devam edebilmişti.
………………………………………………………………………………………………
1)
https://www.dunyabulteni.net/tarihten-olaylar/147likler-neden-universiteden-atildi-h134407.htm
15
D)
1961 Anayasasının Getirdikleri
1961 Anayasası bir
taraftan özgürlükler getirirken diğer taraftan da merkezi bürokrasiyi ve
askeriyeyi güçlendirmiştir. O zamana kadar yasama yetkisini kullanan meclis
artık bu yetkiyi yeni ihdas edilen Milli Güvenlik Kurulu ve Anayasa Mahkemesi
gibi kurumlarla paylaşmak zorundaydı. Askeri ve sivil bürokrasi ,siyasal iktidar
karşısında güçlendirilirken aynı zamanda
Genel kurmay Başkanlığı makamı da adeta müstakil bir kuvvet haline
dönüştürülmüştür.Bunun yanında 1961 Anayasasının bir başka özelliği özgürlükçü
olmasıydı.Aslında buradaki niyet siyasi partilerin toplumsal yaşam üzerindeki
etkinliğini azaltmaktı. Fakat yine de dernekleşme ve basın yayın
alanlarında özgürlükler getirmiş olması
çok önemli ve çok değerliydi. Zira bu özgürlüklerden yararlanan İslamcı
düşünceye sahip aydınlar dergiler çıkarmaya ve düşüncelerini yaymaya başlamışlar
ve bir süre sonrada bir kamuoyu oluşturmayı başarmışlardır. Diğer taraftan
İslamcı aydınlar o sırada çok hareketli
olan bazı İslam ülkelerine ait kitapları çeviriyorlar ve dindar çevreleri ümmet coğrafyasından yazarlarla tanıştırarak
adeta ufuklarını açıyorlardı.Özellikle bu dönemde yayınlanmaya başlanan Hilal
Dergisi İslamcı çevreleri çok etkilemiş ve
Mısırlı Sosyolog ve yazar Seyyid Kutub’ un bazı yazıları bu dergide tercüme edilerek
yayınlanmaya başlanmıştı.29 Ağustos 1966 da Seyyid Kutub’un idam edilmesi haberi Hilal Dergisi tarafından okuyucularına büyük bir üzüntü ile duyurulur.
Seyyid Kutup ‘un en önemli eseri olan ‘Yoldaki İşaretler ‘ isimli kitabı tamda bu dönemde Abdulkadir Şener
tarafından Türkçeye çevrilmiş ve basılmıştı. Fakat iki ay sonra kitap
toplatılmış ve yazarı 163 . üncü maddeden yargılanmış ve içeri atılmıştır. İki
yıl sonra Salih Uçan tarafından
yeniden tercüme edilmiş ve basılmıştır.
E)
Seyyid Kutup’un İslamcılık Üzerindeki Etkisi
1906 doğumlu Seyyid
Kutup hem doğuyu hem de batıyı iyi tanıyan çok yönlü bir entelektüel ve aksiyon adamıydı. Yazdıkları ile sadece
Türkiye’yi değil bütün İslam ülkelerini derinden etkileyen düşünceler ortaya
koymuştur.Yazdığı eserler ve yargılamaları esnasında yaptığı savunmalar hikaye
ve tiyatro eserlerine konu olmuş , Türkiye’ de bu hikayeler ve tiyatrolar bir neslin
üzerinde izler bırakmıştır.Seyyid Kutup her biri farklı alanlarda olmak üzere toplam on dokuz
kitap yazmış, yazdıklarının hepsi Türkçeye çevrilmiştir.Onun
kitapları
16
Türkçe haricinde de pek
çok dile çevrilmiş ve özellikle’’ Yoldaki İşaretler’’ isimli kitabı çok
ilgi görmüş ve çok tartışılmıştır.
E)
Yoldaki İşaretler
‘’Yoldaki İşaretler ‘’
isimli kitabın önemi ,getirmiş
olduğu önerilerin bütün müslümanları
kapsayacak ölçüde geniş olmasıydı. 1960’
lı yıllarda müslüman nüfuslu ülkelerin
her biri kendi içinde bulunan İslamcı grupların devleti ve toplumu İslami esaslara göre dönüştürmek şeklinde özetlenebilecek dar kapsamlı mücadeleleri ile meşguldu. Bu kitap ise bütün müslümanları
ulusal düzeyde düşünmekten çıkıp evrensel düzeyde düşünmeye zorlayan ve bütün müslümanları kapsayacak ölçüden
büyük bir mücadelenin başlatılmasını
önermesiyle benzerlerinden ayrılıyordu. Bu mücadele, batının insanlığa
yeni bir medeniyet sunmakta yetersiz kalacağı
ve bu medeniyetin ancak İslam esasına dayanan bir çerçevede olmak kaydı
ile müslümanlar tarafından sunulabileceği düşüncesine dayanıyordu.Buna göre , Kapitalizm
manevi yönden aç olan Batı toplumlarına
bir gelecek inşa edecek prejeksiyondan yoksundu, Sosyalizm ise özünde İslam medeniyetinin bir takım yaklaşımlarının
ve özelliklerinin alınarak batılı bakış açısına göre yeniden yorumlanmasından ibaretti.Kitabın
önsözünde gelecekte dünyaya nizam
verecek yegane unsurun İslam medeniyeti
olacağını ve bu yolda ilerleyecek olan nesle yol boyunca işaretler
verilmesi gerektiğini ve işte bu sebeple
‘’Yoldaki İşaretler’’ kitabını yazdığını
ifade ediyordu..
F) Hilal Dergisi
Yayın hayatına 1958
yılında başlayan Hilal Dergisi İslamcı akımları çok etkilemiş ve sürüklemiş bir
yayın organıydı. 367 sayı çıkartarak 1993 yılına kadar yayınlarına devam
etmiştir. Bu yayın organı etrafında
toplanmış olan yazarlar daha ziyade geleneksel dini anlayışa sahipti.Milliyetçi
mukaddesatçı ve geleneksel İslamcı bir persfektiften olaylara bakıyor ve ulusal
yada uluslararası gelişen olayları hep bu
çerçevede algılıyorlardı. . Dergide çoğunlukla
din ile bilimin birbirinin zıttı olmadığı , Müslümanların bilimsel
gelişmeleri iyi takip etmeleri gerektiği hatta bunun dini bir zaruret
olduğu gibi konular ağırlıklı olarak işlenmiştir. 1960’lardan sonra ise yoğun
biçimde anti- komünizm ve milliyetçi maneviyatçı yazılar yayınlanmaya başlandığı görülür. Derginde
İslam ülkelerindeki gelişmeler yakından
takip edilmiş, İslam ülkelerinde meşhur alimlerin ve
17
yazarların yazıları zaman zaman tercüme edilerek
yayınlanmış, kimi zamanda onları tanıtan yazılar kaleme alınmıştır.Bunlar
içinde özellikle Hasan el Benna,Muhammed İkbal, Mevdudi, Seyyid Kutup önem
taşıyordu. Geleneksel islami anlayışın haricinde radikal İslam diye
tanımlanabilecek yazarların tevhidi uyanış diye isimlendirdikleri bir anlayışla
yazdıkları yazılarda dergide yer bulmuş.Bu yönüyle Hilal Dergisi İslami
çevreleri dönüştürmüş ve değiştirmiş bir yayın organıdır.Derginin yazar kadrosu içinde İsmail Kazdal, Zekai Konrapa, M. Tanci, H. Basri Çantay ,Salih
Özcan , Muhammet Hamidullah gibi isim öne çıkmış kişilerdir
Dergi 37. Sayısından sonra
"Hilal Dini, İçtimai Aylık Mecmua" alt başlığını kullanmış, 172.
Sayısından sonra bu alt başlık ‘Aylık
Siyasi Dergi’’ olarak değiştirilmiştir..Sloganları ise "Daima, Hakkı tutar; doğruyu sever…"şeklinde
kalmıştır.Dergi, Türkiye’deki İslamcılık hareketlerinin tümünün oluşumunda çok etkili olmuştur.Burada gerek
yazı yayınlayan yazarlar gerekse de tanıtılan yazarlar daha sonra çıkardıkları
kitaplarla ve katıldıkları sempozyumlarla yada katıldıkları etkinliklerle
toplumda bir uyanışa vesile olmuşlardır.1960 ‘lı yıllardan itibaren
gençliğin fikirlerini belirlemede ve
motivasyonlarını oluşturmada etkin rol oynamışlardır..Hem yayınladığı yazılarla
hem de tanıttığı kitaplarla milliyetçi, maneviyatçı gençliğe bir yön ve istikamet kazandırmıştır.Bu gün dahi yayınlanan İslami Dergiler Hilal
Dergisinin devamı olduklarını ve onu örnek aldıklarını ifade etmektedirler.
G) Milli Türk Talebe Birliği
1916 yılında bir grup milliyetçi
muhafazakar gencin toplanarak kurmuş olduğu Milli Türk Talebe
Birliği zaman içinde pek çok değişim dönüşüm geçirmiş fakat daima çok
konuşulmuş bir teşkilattır.Bu teşkilat daima gelişen siyasal –kültürel hareketlerden etkilenmiş ve değişimlerin odağında olmuştur. Bu
değişimler sonuncunda yapılan iç mücadelelerle
teşkilat kendi yönetimlerini köklü olarak
değiştirmiş ve bununla beraber tamamıyla
ideolojisini de takviye etmiştir. 1930’lu yıllardan itibaren Atatürkçü
,1960’lı yıllardan itibaren ise milliyetçi ve 1970’lerden sonra ise İslamcı bir
karaktere bürünmüştür..Bu dönüşümü yaşarken Necip Fazıl , Nurettin Topçu gibi
dönemin önemli fikir adamlarının yaptığı katkılar önemlidir.Bu fikir adamları
çeşitli vesilelerle sık , sık ziyarete geliyor ve MTTB konferans salonunda konferanslar
veriyorlardı.Birlik İslamcı karakter büründükçe dini eğitim kurumlarına
ilgisi arttı,.Artık İlahiyat Fakülteleri, Yüksek İslam Enstitüleri ile İmam
Hatip Liseleri’ne özel bir önem atfetmekte ve onların sorunları ile yakından ilgilenilmekteydiler.
18
F) MTTB’nin İslamcı Dönemi
Hatice Babacanın 1968’de Ankara İlahiyat
Fakültesi’nde başörtüsü ile derse
katılmak istemesi ve sonrasında yaşanan olaylar üzerine MTTB boykot eylemi
düzenleyerek ilk defa İslamcı bir eylem düzenlemiştir.Bu tarihten itibaren MTTB
‘nn İslamcı çizgiye kaydığı görülür. MTTB
daha sonra idare heyeti de değişmiş ve İsmail Kahraman gibi İslamcı yönü
ağır basan kişilerden olmuştur..MTTB bu süreç boyunca İmam Hatipleri
daha yakından taip etmeye ve
buradan mezun olanların sorunları ile yakından
ilgilenmeye başladılar.Onların istediği üniversiteye girebilmeleri için
eylemler düzenleyerek kamuoyu oluşturmaya çalışmışlardır. .MTTB fikirleri Milli
Selamet partisinin savunduğu fikirlerle çok yakındı. Ekonominin kalkındırılması
için mutlaka milli kaynaklar kullanılmalıydı.Müslüman ülkeler arasında ortak
Pazar kurulmalıydı ve ı sağlamak için milli kaynakların kullanılması, Yahudi
sermayesinin ülke kaynaklarını sömürmesine engel olunmalıydı.Hem savundukları
görüşler ortaktı hem de paylaştıkları değerler ortaktı. İşte bu
sebeple Milli Selamet Partisinin gençlik örgütü gibi çalışan Akıncılarla yakınlaştılar. Sonuçta pek çok
konuda ortak eylem ve fikir birliği noktası buldular.Gerçektende her iki teşkilat
arasındaki fark yüzeyseldi ve işbirliği yapmaları gereken sol ile mücadele gibi
konular onları bir araya getirse de yinede
farklı düşündükleri bir takım yöntemsel mevzuları vardı.Onları sürekli olarak
konuşarak aşamayı denediler. Bazı noktalarda buluştular , bazı noktalarda ters
düştüler fakat omuz omuza yürüyebileceklerini ve birlikte çalışabileceklerini gösterdiler. Onların
burada başlattığı işbirliği uzun yıllar devam etti.Şüphesiz ki pek çok konuda zaman
içinde fikirleri değişti fakat
böylelikle hem sisteme adapte oldular hem de hitap ettikleri kitleleri
büyüttüler.
H)
Akıncılar
1975 yılında Ankara
‘da Rıza Çavuşoğlu’nun başını çektiği bir
grup İslamcı öğrenci bir araya gelmek suretiyle
Akıncılar derneğini kurmuştu. Amaçları, terör eylemlerinin arttığı ve
huzursuzluğun had safhada yaşandığı bir ortamda eğitim öğretimine devam etmek
isteyen dindar kesimin öğrencilerini
müdafaa etmekti.Daha doğrusu dayanışma içinde hareket etmekti. Çünkü pek çok
sebeple dindar görüşlü ailelerin çocukları lisede ve üniversitede baskıya maruz kalıp bunlardan bir kısmı
okullarını bırakmak mecburiyetinde kalmıştı.Dernek bu amaçlarını ilan ettikten
sonra örgütlenmeye başladı. Fakat her yerde aynı ilgiyi görmüyordu. Özellikle İstanbul’un Fatih
semtinde çok hızlı örgütlendi..Sonraki yıllarda Akıncı İşçiler, Akıncı
Memurlar, Akıncı Sporcular gibi farklı
alanlarda faaliyet gösteren
19
İslamcılarda dayanışma
yapabilmek için dernekler kuruldular fakat bunlar çok fazla aktif olmalılar.Akıncıların
12 Eylül darbesine kadar teşkilatlanmalarına devam etmiş ve Türkiye genelindeki
şube sayıları 1200 civarına ulaşmıştır. Akıncıların Milli Selamet Partisine
bağlılığı kuramsal düzeydeydi.Milli Selamet Partisinin mitinglerine katılıyor ,
onların afişlerini asıyorlardı. Fakat kendi başlarına yaptıkları eylemleri de
vardı. Çünkü çoğu zaman o günün
koşulları içinde gerçekleşen olaylara
reaksiyon vermek zorunda kalıyorlardı.İslamcı dergileri okuyor ve
onların vasıtasıyla da bütün İslam ülkeleri ile ilgileniyorlardı. Çok fazla
irtibatları yoktu fakat Afganistan’daki ,
Filistin’deki , Eritre ve Moro’ daki
İslami mücadeleye ve orada gelişen olaylara karşı duyarlıydılar.Gittikleri
her yerde Müslümanları örgütlemeye ve mücadele azmi kazandırmaya çalışıyorlardı.
Özellikle İmam Hatip liselerinde, Yüksek İslam Enstitülerinde ve İlahiyat Fakültelerinde
çok etkiliydiler ve bu okulların çoğunu kontrolleri altına alabilmişlerdir .Genel
başkanı dahil, akıncıların üst düzey yöneticilerinden önemli bir kısmı Nakşi İskenderpaşa
cemaatine bağlıydı ve bunun da etkisiyle teşkilatlarda dini atmosfer hakimdi..En
büyük hedeflerinden biri Ayasofya’ nın yeniden ibadete açılmasını sağlamaktı.
Bunun için eylemler, yürüyüşler tertip etmişlerdi. Necip Fazıl Kısakürek, Arif
Nihat Asya gibi şairleri yakından takip ediyorlardı. Mayıs 1977’de “Akıncı”
adını verdikleri bir dergi çıkartarak fikirlerini bu yayın organı üzerinden yaymaya
çalıştılar. İslamcı gençliği korumak için
kimi zaman sokakta kimi zaman
da okulda hem devrimcilerle hem de ülkücülerle mücadele ettiler .Ülkücü-Akıncı mücadelesi başlangıçta çok hafif düzeydeydi. Ülkücüler
onlara insan hakları, hakça bölüşüm gibi
konuları gündeme getirmeleri sebebiyle zaman ,zaman Yeşil Komünistler diye seslenmişlerdir.Tabi
ki kasıtlı olarak böyle bir kavganın başlatılması arzu ediliyordu. Bu kavganın
sonuncun da , en aktif akıncılardan biri olan Metin Yüksel Fatih Camii avlusunda öldürüldü. Bu olay uzun
yıllar yankısını devam ettirmiştir. Bu sebeple her yıl 23 Şubat günü yüzlerce kişi Fatih
camisinde onun öldürüldüğü yere yürüyerek bu acı olayı yeniden yaşamakta ve
protesto etmektedirler. Daha sonra öğretmen Sedat Yenigün 5 Temmuz 1980’de yine Fatih’te ülkücüler
tarafından öldürüldü .Bu olaylar o dönemin şahitlerinin verdiği bilgiye göre
Akıncılarla Ülkücüleri birbirine düşürmek için tezgahlanmış komplo olarak
görüldü .Fakat Akıncılar bu tuzaklara düşmeyerek hiçbir zaman Ülkücülere silah
çekmemişlerdi.(1) ……………………………………………………………………………………………….
1. Muharrem Coşkun Halis Özdemir ropörtajı, belgehaber.com,
20
Akıncılar Derneği, faaliyetleri sebebiyle 27
Kasım 1979 tarihinde sıkıyönetim mahkemesince kapatılmıştır. Akıncı derneklerinde görev yapan yöneticiler
1991 yılında Ankara’da bir araya gelerek Server Vakfını kurdular. Vakfın
kuruluş amacı tamamıyla nostaljik; daha çok kültürel çalışmalar yapmaktı 2009 yılında da İstanbul’da Fatih Akıncılar
Derneği kurulmuş ve yerel düzeyde faaliyetler yapmaktadır.(1)
i) Milli Görüş Hareketi
Milli Görüş hareketi 1960’ların
sonunda Necmettin Erbakan tarafından başlatıldı. Odalar Birliği’nde başlayan ve
Adalet Partisi içinde devam eden süreç
Adalet partisi genel başkanı Süleyman Demirel ile yaşadığı sorunlar
yüzünden kısa sürede noktalandı. Erbakan
Adalet Partisinden ayrılmak ve siyaseti bırakmak zorunda kaldı. Fakat bu zor
günlerde ona moral veren ve onu içtenlikle destekleyen Nakşi Şeyhi Mehmet Zahit Kotku ‘nun ilgisi ve teşviki sayesinde kendi partisini kurabildi. Böylece Türkiye ‘de
islamı merkeze alarak siyaset yapma
geleneğini başlatan ilk siyasi parti kurulmuş olur. Erbakan, çok yönlü bir
kişiliğe sahipti.Hem Avrupa’yı hem de Asya’yı tanıyordu.Çünkü bir taraftan eğitiminin önemli bir bölümünü Batı’da yaparak
iyi
bir makina mühendis olmuş ,diğer taraftan da geleneksel tarikatlarla kurduğu güçlü bağlantılar sayesinde geleneksel dini
anlayışı ve onların etkisi altındaki insanları tanımıştı.İşte bu nedenle daima
doğu- batı karşılaştırması ve doğunun övgüsünü yapıyordu..Konuşmalarında, bir
zamanlar doğunun batı karşısında
ileriyken geri düşmüş olması ve yeniden canlanıp öne geçmesi gerektiği
düşüncesi ön plana çıkıyordu..Bunun için Türkiye’nin sanayileşmesiyle dışa bağımlılıktan
kurtulması öncelikle atılması gereken bir adımdı.O buna ‘’Ağır Sanayi Hamlesi ‘
diyordu..İktidara geldiği dönemlerde daima üzerinde durduğu bir konu olmuştu.
Bu açıdan değerlendirildiğinde bir
İslamcı’dan ziyade antiemperyalist, sanayileşme yanlısı bir siyasetçi olduğu görülüyordu. Bununla
birlikte her konuşmasında dini sözcükler kullanması ve dini meseleler
hakkında yapmış olduğu açıklamalar aynı
zamanda onun çok küçük yaşlardan beri dini eğitim aldığını ve dindar bir ortamda
büyütüldüğünü bize göstermektedir.
…………………………………………………………………………………………………
1.Çağatay
Okutan, Milli Türk Talebe Birliği, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2004
21
Erbakan’ın, anlayışına göre sanayi devrimi yapmak daima dini yönden değerli olan bir eylem gibi
telakki edildi .Onun siyasi yönden ilerlemek için dini söylemler kullandığını
iddia edenler olmuştu , fakat gerçekte Demokrat parti ve Adalet Partisi
çizgisindeki siyaset ile Milli Görüş çizgisini ayıran en önemli fark ,
birincinin oy için dini söylemlerde bulunması , ikincinin ise gerçekten –öyle
inandığı için- dini söylemlerde bulunmasıydı. Erbakan’ın düşüncesi manevi ve maddi kalkınmanın birlikte
yapılmasıydı. Bunun içindir ki oy
getireceği düşüncesiyle söylemlerini hiçbir zaman değiştirmedi ve inandıklarını
söylemekten de vazgeçmedi.Onun hareket tarzı aynı dönemde benzer
süreçler geçiren Mısır ve Pakistan İslami hareketlerinden farklı olarak sisteme
karşı değil aksine sistemin tanıdığı
alan dahilinde kalarak sistemi dönüştürmek prensibine dayanıyordu. Partileşirken
“şura ve biat” gibi dini içerikli kelimeler gerçek anlamlarıyla değil de bir benzetme anlamı içinde cümlelerde kullanılıyordu.En
çok kullanılan ve hemen, hemen bütün toplantılarda seslendirilen parti sloganı “önce ahlak ve maneviyat” ile “manevi
kalkınma” olmuştur.
Milli
Görüş hareketi , Türkiye’de İslam’ı siyasallaştırarak onların taleplerini merkeze taşımış ve daha sonra
ortaya çıkan irili ufaklı ve farklı yelpazedeki İslamcı hareketlerin önünü
açmıştır.Ve daha sonra bu siyasi mecrada yetişmiş ve tecrübe kazanmış siyasetçiler Türk
siyasetine damga vurmuş ve uzun yıllar devlet yönetiminde bulunmuş dolayısıyla
benimsemiş oldukları anlayışı verdikleri kararlarla geniş toplum
kesimlerine yansıtmışlardır.
I
) Ercüment Özkan Ve İslam Partisi
1950 sonrasında İslami camiada hareketliliğe sebep
olan kişilerden biride Ercüment Özkandı. O eğitimini Mısır El Ezher
Üniversitesinde tamamlamış Türkiye’ye döndüğünde hem İslami hareketlerin Mısırdaki tecrübesini Türkiye ‘ye taşımak görevini
uhdesine almıştı.Ercüment Özkan’ın faaliyetlerini yakından inceleyen Alev
Erkilet, İktibas dergisinde bu konuda şunları yazar’’ Tanımsal düzeyde bir
sorundan bahsetmek mümkündür:
• Tanım yaparken
İslâmcılık ile İslâm arasına ayrım koyma çabası; İslâm’ı olumlarken,
İslâmcılığı bir ideoloji olarak niteleyerek mahkûm etme eğilimi;
22
Kısaca da olsa bu
konuları netleştirmeden, Türkiye İslâmcılığının 1950 sonrasında aldığı
biçimlere değinmek eksik bir girişim olacaktır. Bu bağlamda ilk olarak İslâm
ile İslâmcılık arasına ayrım koyma eğilimini tartışmakta yarar vardır. (1) Bu ayrımın çok net fark edildiği bir parti Ercüment Özkan’ın kurduğu İslam partisiydi.Çünkü Ercüment Özkan
tarafından başlatılan hareket ,,ideolojik olarak İslamcı değildi daha ziyade kültürel
olarak İslamcıydı.
İslamcılık düşüncesinin uluslararası bir
boyutu daima olmuştur. 1960’ larda Amerika Polonya’da Hıristiyanlığı Türkiye’de
ise Müslümanlığı Sovyet yayılması önünde bir kalkan gibi kullanmak için
destekledi.Bu süreçte Türkiye’de bulanan dini yapılar güçlendi.Bunlardan bir
kısmı geleneksel yapılardı tarikat, cemaat gibi oluşumlardı.Siyasete dolaylı
olarak etki ediyorlar , bunun dışında kendilerine çizilen sınırın dışına
taşmıyorlardı. İkincisi ise daha radikal yapılardı.Bu ikinci grup diğer
müslüman ülkelerdeki İslamcı hareketlerin aslında Türkiye’de filizlenmiş bir
dallarıydılar.Ercüment Özkan’ın başlatmış olduğu hareket her iki unsura da
dahil edilemez.o üçüncü bir yol izlemiştir.Ercüment Özkan ,Nurettin Topçunun
akademik faaliyetleriyle ortaya koyduğu düşünceyi siyasete taşımak teşebbüsünde
bulunmuş fakat çok fazla tesir uyandıramamıştır.
j)
İslam ülkelerinde Yaşanan Gelişmelerin Etkisi
Gerek Türkiye içinde
yaşanan toplumsal gelişmeler gerekse
İslam coğrafyasının farklı bölgelerinde meydana gelen hadiseler
sonuçları itibarıyla İslamcı akımları
etkiliyordu.Bu tür olaylarda Bosna Hersek teki gibi katliam olduğu durumlarda
yürüyüşler organize etmek, yardım toplamak gibi vazifeler kendiliğinden
doğuyordu.Bu gibi görevler başarıyla yerine getirildikçe İslamcı dernekler ve
kuruluşlar daha çok gündeme getirmiş
ve adının duyulmasını sağlanmıştı.Çünkü
gereken eylemi de onlar organize
ediyorlar, devletin kapatamadığı bir boşluğu dolduruyorlardı.Bu da bütün halkın
ama özellikle dindar kesimin
teveccühüne mazhar olmalarını
sağlıyordu.
…………………………………………………………………………………………………
1. Alev Erkilet, İktibas dergisi,İslam Partisi
deneyimi,2018
23
1991’de Azerbaycan
Karabağ’da , 1992’de Bosna’ da yapılan katliamlar Türkiye’ de yaşayan bütün
müslümanları üzmüş fakat özellikle
dindar çevreleri derinden yaralamış ve aynı zamanda harekete geçirmiştir. Yapılan kitlesel
gösteriler, başlatılan yardım kampanyaları ve bununla beraber ortaya çıkan
edebiyat İslamcı gençliğin motivasyon
kaynağı olmuştur. Bunlardan en önemlisi,
İslamcı canlanmanın lokomotifi olacak
olan İmam Hatip liselilerin etkilenmiş olması ve onların mücadeleye katılmış olmasıdır.
3)
İslamcı Hareketlerin Günümüzdeki Toplumsal ve Siyasal Yapıya Etkisi
A)
İslamcılık Akımlarının Bugüne Yansımları
2002 yılından itibaren devam etmekte olan Ak
Parti iktidarı dönemi boyunca İslamcıların uzun yıllardır biriktirmiş
oldukları taleplerin bir kısmının gerçekleştiğine şahit olduk.Bilindiği üzere
bugün iktidarda bulunan siyasi parti
kurucu ve yöneticilerinin önemli bir kısmı , geçmişte İslamcı hareketle ya tamamen içli dışlı olmuş
yada irtibatlı bulunmuş kurumların
teşkilatların içlerinden yetişmiş ya da
ortak değerleri paylaşmışlardır.Bu yönüyle
İslamcı Hareketler içinde edinmiş
oldukları tecrübe ve bilgi birikimini siyasete taşımış oldukları iddia edilebilir. Bir
başka deyişler İslamcı hareketlerin dergileriyle, dernekleriyle, organizasyon
ve eylem biçimleriyle örnek oldukları ve yoğun biçimde etkiledikleri bir gençlik, bugün siyaset arenasında pek çok olaylar
değişimler dönüşümler yaşadıktan sonra yetkili mevkilere ve makamlara
gelmişlerdir.İslamcıların bir dönem çok fazla ısrarla dillendirdikleri ve
uğrunda mücadele ettikleri bazı meselelerden
İmam-hatiplerin katsayı sorunu,üniversitelerde ve kamuda başörtüsü
sorunu, Ayasofya’nın ibadete açılması meselesi, Taksime cami yapılması meselesi
,dini nikahın resmi nikah sayılması ve bu gibi pek çok sorun İslamcıların arzu
ettikleri biçimde çözüldü.Fakat çözülemeyende pek çok sorun bulunuyor.Ak Parti
ile MHP arasında Cumhur ittifakının yapılabiliyor olması, 1980lerde koşullarda tüm kışkırtma ve provokasyonlara rağmen birbirlerine düşmeyen ve ‘’kol kırılır yen içinde kalır’’ mantığı ile sorunlarını çözen Akıncı ve Milliyetçi gençlerin sağduyusu
sayesinde gerçekleşmiştir, diyebiliriz.
24
B) Son
Söz
Geniş bir alanı kapsayan bu konunun ,25 sayfalık bir tez önerisi makalesi içinde
yeterince açıklanamayacağı aşikardır. Fakat buna rağmen konunun önemli yönleri , bu çalışma dahilinde vurgulanmış ve önemi gösterilmiş
oldu.Türkiye Tarihinin bir parçası olan
İslamcılık akımlarının 1960 askeri darbesinden nasıl etkilendikleri ve bunun sonuçlarının
neler olduğu konusunu çok detaylı
araştırmış ve derinine vakıf olmuş yazarların
kitaplarından alıntılar yaparak günümüz Türkiye’sinin bir yönü aydınlatmış
olduk.
Bu çalışmamdan elde edilecek hayırlı netice,
bu gibi araştırmaların yakın geçmişe
olan ilgiyi arttırarak Türkiye insanının geçmişini daha iyi araştırmasını fakat geçmişi ile barışık insanlar olmasına
katkı sağlayacak olmasıdır.
.***************************************************************************
25
Kaynakça
1 .Yüksel TAŞKIN ,1960
‘dan Günümüze Türkiye Tarihi, 2014
2. Mümtezar Türköne, Siyasi İdeoloji olarak
İslamcılığın Doğuşu, İletişim Yayınları, 1991
3. Hamza Türkmen ,
Türkiyede İslamcılık ve Özeleştiri, Ekin
Yayınları,2014
4. İsmail Kara ,Türkiye’ de İslamcılık
Düşüncesi, İstanbul, 1986
5..Dursun Öztaştan İle
yapılan röportaj,Kağıthane,15.05.2022
6. .https://sorularlarisale.com/
7. . Sebürürreşat Dergisi, 311 . sayı.
8.. Muharrem Coşkun Halis Özdemir ropörtajı, belgehaber.com.
9. .https://www.dunyabulteni.net/tarihten-olaylar
10.Çağatay Okutan,
Milli Türk Talebe Birliği, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2004
11. Alev Erkilet, İktibas dergisi,İslam Partisi
deneyimi,2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Art niyetli olmadıkça her türlü eleştiriyi dikkate alır ve cevap vermeye çalışırım.