işe gidiş
çalıştığımız yerin adı vayhırdı, ben oraya dört vasıtayla gıdıyordum.
sabah 4.30 da kalkacaktım. üstümü giyinip yola çıkacaktım.o karanlık sokaklar içinden geçecektim.köpek sesleri bazende tektük insanlara raslardım.önünden geçtiğim çarşının
içinde köşede bir kadın herzaman orda olurdu.ve yolun tam köşesine vardığımda işçilere raslardım.daha doğrusu rasladığım şey kımıldayan ve uğuldayan karanlık gölgelerdi. kımse kımsenın yuzunu görmezdı.bekledığımız yerin karşısındaki köşede küçük mavi bir ışık yanardı.bu benım hayalımde hep yanardı.sanki yarıda kesilmiş rüyamın bir parçasıydı o.ya da o benım feda ettiğim uykuma karşılık gecenın bir ödülüydü.o ışık sanki beni oraya bağlayan sebeplerin bir sembolüydü.
sonra bir münübüs gelirdi ama o karanlıkta munubusun gelmesi zar zor farkedılırdi.herkez munubusun durduğu yerı kestırmeye çalışarak o tarafa yönelırdı. munubus durup kapıları açılırdı.
bu bır munubusmuydu bır otobusmuydu yoksa ıkıncı dunya savaşından kalan bır ganımet malımıydı bellı degıldı.zaten karanlıkta nereye bındığınızı göremessınız, sız tek değilsiniz,o kalabalığın bır parçasısınız.işin kötüsü o kalabalığın içinde sizden başka kimlerin olduğunu bilmiyorsunuz. kalabalık denız gıbı dalgalanıyor sızde içindesiniz.sız kendı varlığınızın farkına bıle varmıyorsunuz.sızı o kalabalıktan ayıran bır çızgı yok.gerçekten çok tuaf bır duygu bu.yokluğunuzu hıssedıyorsunuz.sonra herkez oturuyor yada ayakta kalıyor yada çömelıyor bunun hıç önemi yok,arabanın içindesın ve bir şekilde bir yerıne dokunuyorsun. zaten ıçıne bındığın şeye araba demek için bın şahıt lazım. koltukları tahta tepesı kubbemsı, arka kapı olması gereken yerde bır koltuk daha konulmuş..ön tarafında bır ateş yanıyor.evet yanlış okumadınız, ateş diyorum,içeriyi ısıtmak için yakılırdı, tabii arabadan çok mağraya benzeyen bu şeyın şöförü de kendısıne benzıyor.iriyarı bir adam.önde efe gibi kurulmuş ,kollarını genış genış açmış beklıyor.. motor uzun uzun homurdanıyor..öylesine bozuk bir homurtu ki arabanın çalışacağından bir türlü emin olamıyorsunuz. efe, ağır hareketlerle elini vitese koyup deviriyor.koca vites çorba kazanının kepçesi gibi dönüyor..neyse ki araba yerinden kımıldadı.hareket ediyoruz,yanımızda buz tutmuş camlara loş bir ışık yansıyor, gerçi karanlık içinden geçiyoruz ama yol kenarındaki evlerın ışıkları ve onları çerçeveleyen pencerelerı , yanımızdakı camlar boyunca kayıyor, uzak köylerın ışıkları da buzlu camın ustunden akıp gidiyor. bazen yıldızların ışıkları da onlara karışıyor. fakat ayın ışığı bu karışıma katılmıyor, yuvarlak soğuk kanlı duruşuyla ayrılıyor..yavaşlayan aracımız durmak üzere, pencereden bakıyorum,evet burası vayhır.
yolun kenarında iniyoruz kalabalıktan ayrılıyorum..karşımda yüksek dağların dibinde düz bir arazı uzanıyor, onun üzerine kurulmuş küçük bir yerleşim bölgesi..etrafta canlılık emaresi taşıyan hiçbir işaret görünmüyor.uzaklardaki köylerin ışıkları , tepemızı kuşatan yıldızlardan daha uzak ,daha sönük..göremediğim çalı çırpının üzerine adımlarımı ürpererek atıyorum,şantıyeye doğru ilerliyorum..yol ile şantiyenin arasında bozuk arazıyi geçmek üzereyim..karşımdaki belli belirsiz nesneleri gündüz görmüş olmama rağmen ne olduklarını çıkaramıyorum,dev makıneler, kuçuk makıneler, terkedılmış makıneler, makınelerın döküntülerı, belkide bir türlü tanımlanamadığı için terkedilmış maddeler ,bilmiyorum herşey olabilir ,ama orada kesınlikle insanlığın çok uzağındaki bır yerde olduğunuzu anlıyorsunuz. gerçekten aya ındım sanıyorsunuz.o metal yığınlarının yanından geçip şantiyeye yaklaşıyorum..önümde küçük bir dükkan , kıraathaneye benzıyor.boş masalar, tam köşeye bır televızyon konulmuş. her zaman orada televızyon seyereden bır ıkı kışı bulunur ve ben yıne boş sandalyelerden bırınin üstüne yığılıp ,beklemeye başlıyorum. bundan sonra yavaş yavaş grup grup ınsanlar gelır.içerisi anıden dolmaya başlar.bağıranlar, kufur edenler, koşanlar, ayakta uyuklayanlar ordan burdan geçerler.kımse kımseyle ılgılenmez. bazıları vardır kı, ben buraya nerden geldım der gıbı bakışları vardır. öylesıne ılgısız,öylesıne ölüdürler.derken kıraathenın önunde bır bağırtı , bir uğultu başlar,işçiler orda ayakta beklemektedır,onlar içeri alınmazlar.
o anda bır bır kamyonetler peydah olur,karanlık gölgelerin oluşturduğu kalabalık açılır,kamyonet yada ona benzer arkasında kasası olan araçlar durduğunda işçiler üstüne hucum ederler,içine ,üstüne artık neresıne rasgelırse atlarlar.bu tıkabasa dolmuş vazıyetteki kamyonetler karanlığı yarayara, sallana sallana dağlara tırmanır.artık alana gelmışsındır. dışarısı hala karanlıktır.bır ateş yakılır ve etrafına oturulur.herkez bırazdan başlıyacakları koşuşturma için son hazırlığını bu ateş etrafında yapar. kımı çorabının ustune bır çorap daha gıyer, kımı ellerını ısıtır. gözler ufuklardan yayılan ışıktadır, kulaklar ilerde patronların bağırcağı yöndedir. patron bağırır ve iş başlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Art niyetli olmadıkça her türlü eleştiriyi dikkate alır ve cevap vermeye çalışırım.