Enver Emre Öcal modertörlüğünde video konferans düzenlenmiş ve Boğaziçi Üni. Öğr. üyesi Şevket Pamuk hoca bu konferansta Osmanlıda para ve enflasyon konusunda yaptığı çalışmaları açıklamış ve bu konudaki görüşlerini sunmuştur.
Osmanlı ekonomisi içinde enflasyonun mahiyetini ve bu enflasyonun sonuçlarını sorgulamak üzere verilerin tespit edilebilmesi için kapsamlı bir araştırma çalışması yapılmıştır. Şevket Pamuk hoca öğrencilerinden oluşturduğu bir ekiple birlikte beş-altı yıllık detaylı bir çalışma sonuncunda önemli sonuçlara ulaşmıştır. Sunumunda yaptığı araştırmayı ve sonuçlarını genel hatlarıyla ortaya koymuştur.
Buna göre Osmanlı döneminde nüfus yapısı kırsal ağırlıklıydı. Halkın çoğunun yaşadığı köylerde ve mezralarda çoğu zaman yardımlaşma usulü ile işler yürütülüyor fakat daha ziyade şehir ve çarşıların bulunduğu yerleşim yerlerinde madeni para kullanılıyordu. Madeni para olarak altın sikke ve gümüş akçe kullanılıyordu. Kağıt para kullanımı ancak 19. yüzyıldan sonra yaygınlaşmıştır. Osmanlılarda yükseliş dönemlerinde Narh fiyatı uygulaması yapılıyordu. Narh uygulaması malın fiyatının belirlenmesi için piyasa araştırmasının yapılması demekti.Eğer malların narh fiyatı doğru belirlenemezse mallar piyasada satılmaz ve el altından satılmasının tercih edilmesi gündeme gelirdi.Bunu öngören Osmanlı maliyesi ,Narh fiyatlarını piyasa şartlarına uygun bir biçimde tespit edebilmek için esnaf loncalarına görüşlerini soruyordu.Bunu illerde kazaskerler ve yerel yöneticiler vasıtasıyla yapıyorlardı. Narh uygulaması paranın değerinin piyasadaki gerçek değerine yakın seviyede tutulmasını sağlıyordu.Böylece Osmanlı maliyesinin bastırdıkları akçenin piyasadaki karşılığı olan değerini ,hem de akçenin değerinde meydana gelen değişimlerden haberi oluyordu. Fakat zaman içinde gerekli fayda elde edilemediği için bu narh uygulaması terk edilmiştir.
Osmanlı maliyesi ,ülkenin belirli başlı şehirlerinde var olan darphanelerde aynı özelliklere sahip akçenin basılıp basılmadığını denetliyor ve yakından takip ediyordu. Bu bilgilere esasen ihtiyaç duyulduğu dönemlerde planlı biçimde paranın değerinin düşürülmesi demek olan tağşiş uygulaması yapılmıştır. Zaman, zaman yapılan bu tağşişler neticesinde akçenin değeri düşmüş ve enflasyon meydana gelmiştir.Bu değer kaybının miktarını anlamak için uzun süre tahrir defterlerinde yapılan çalışmalar sonuncunda elde edilmiş verilere bakmak gereklidir.Buna göre 1300 ‘ler de bir akçenin içinde bir gram gümüş varken 1850’ li yıllara gelince bu oran yüzde bire iniyor. Buradan anlaşılan sonuç , enflasyonun 450 yıllık bir süreçte 200 kat civarında gerçekleşmiş olduğudur.Bugünkü enflasyonla karşılaştırıldığında nispeten daha hafif bir enflasyon olmakla beraber Osmanlı maliyesinde de enflasyon vardır. Bugün ,ihtiyaç duyulduğunda fazladan para basmakla gerçekleşen enflasyona benzer biçimde, Osmanlılarda mecbur kaldıkça tağşiş uygulaması yapıyorlardı.O dönemlerde tağşiş sadece Osmanlıların değil onun çağdaşı olan bütün devletlerin müracaat ettiği bir usuldü. Tağşiş akçenin içindeki gümüş miktarının azaltılması ya da hacim olarak daha küçük bir madeni paranın basılmasıydı. Böylelikle daha az gümüş kullanılarak daha çok miktarda para basılmış oluyor, buradan artan gümüş parayla da gerekli yatırım ya da harcamalar karşılanabiliyordu. Özellikle de savaş zamanlarında çok gerekli bir hal çaresi olarak görülüyordu. Fakat bununla birlikte , ellerine geçen paranın miktar olarak aynı fakat alım gücü olarak düştüğünü gören yeniçeriler kandırıldıklarını anlıyorlardı .Çünkü tıpkı bugün dolar kurunu gösteren döviz büroları gibi o günde çarşıda Venedik dükasının kaç akçeye denk geldiğini günü gününe takip eden sarraflar vardı.Bu sarraflar akçeyi eriterek içindeki gümüş ve bakır oranını kolayca tespit edebiliyor ve böylece akçenin değerinin ne derece düşmüş olduğunu tespit edebiliyorlardı.Haksızlığa uğradıklarını anlayan yeniçeriler, isyan etmek yolunu tutuyorlardı ve bu isyanlar eğer bir anlaşma yolu bulunamazsa çok tehlikeli bir duruma dönüşebiliyordu. Bu sebepledir ki Osmanlı yönetimi, bazen aldıkları karardan geri çekilmeye ya da verdikleri paranın miktarını arttırmaya mecbur kalmışlardı. Bunun bir örneği Fatih Sultan Mehmet zamanında Edirne ‘de vuku bulan yeniçeri isyanında görülür. Bu isyanda yeniçeriler ,kendilerine verilen paranın gümüş olarak değerinin düştüğünü anlamış ya paranın değiştirilerek eski paranın verilmesi yada kendilerine verilen paranın miktarının arttırılmasını talep etmişlerdir. Bunun üzerine üç akçe olan yeniçeri maaşları ,üç buçuk akçeye yükseltilmek zorunda kalınmıştır. Yeniçeri ayaklanmaları, Osmanlı tahtı için en büyük tehlikeydi ve sonuçları kanlı olabiliyordu. Bu sebeple Osmanlı idaresi açısından tağşiş yapılması çok riskli bir karar alınması anlamına geliyordu. Osmanlı yönetimi savaş olduğu ve cihat ilan edildiğinde tağşiş uygulamasının daha kabule şayan bir hal olacağını biliyorlardı. Bu yüzden İkinci Mahmut döneminde basılan yeni akçelere Cihadiye adı verilmişti. Böylelikle kutsal bir savaş nedeniyle paranın değerinin düşürülmek zorunda kalınmış olduğu mesajı verilmek isteniyordu. Aksi takdirde halkın tepkisini çekmesi ve isyana dönüşmesi ihtimali vardı.
Osmanlı devletinde yükselme döneminden itibaren, enflasyonun tedricen artışını açıklayan genel kabul görmüş bir görüş vardır.Bu görüşe göre, coğrafi keşiflerden sonra yeni keşfedilen kıtalardan getirilen değerli madenler ve mücevherler ,ticaret yoluyla Osmanlı piyasasına girdikçe akçenin değerini düşürmüş ve Osmanlı mali yapısını bozmuştur. Fakat bu görüşün aksine Şevket Pamuk hocanın tablolar üzerinden gösterdiği ve ispat ettiği bir başka görüş vardı. Oda şudur; Osmanlı maliyesinin bozulmasının asıl sebebi vergi toplanmasıyla ilgiliydi. Eş zamanlı olarak bütün Avrupa devletleri vergi gelirlerini arttırırken Osmanlı vergi gelirleri hep yerinde saymıştır. Bunun nedeni ise Osmanlı maliyesinin vergileri kendileri toplamak yerine bir takım aracılara havale etmiş olmasıydı. Bu aracılar da eyaletlerde ve merkezde bulunan yerel yöneticilerdi .Bunlar, topladıkları vergileri çoğunlukla merkeze göndermeyip kendi bölgelerinde yerel masraflar için harcamışlardı. Ayan adı verilen taşradaki bu yöneticilerin genellikle merkezi yönetimle ilişkileri gergin olmuştur.Daha sonra yapılan Senedi İttifak anlaşmasıyla bu ilişkiler bir yola konulmuş fakat yine de kalıcı ve istikrarlı bir sonuç temin edilebilmiş değildir.
Osmanlı devleti 17. yüzyıldan itibaren artık güçlü bir devlet değildi. Eyaletlerde toplanan vergileri merkeze getiremiyorlardı. Savaşların kaybedilmesindeki asıl faktör orduların yanlış yönetilmesi değil , orduların güçlendirilmesi için gerekli olan masrafların yapılmamasıydı.Başka bir deyişle, ekonomik yapının askeri yapıyı destelemiyor olmasıydı.
Osmanlıların bütün bu eksikliklerine rağmen 600 boyunca ayakta kalmasının nedeni ise esnek bir karar alma yapısına sahip olmasıydı. Örneğin ödeme yapmak isteyen kişilere esnek davranılmış ,istediği para birimini kullanmasında seçim hakkı kişinin kendisine bırakılmıştır.
Osmanlılar 1326 yılına kadar kendi adlarına para basmaktan çekinmişlerdir. Para basmak bir bağımsızlık sembolü olduğuna göre bağımsızlığın 1326 yılında itibaren fiilen gerçekleştiği söylenebilirdi fakat Osmanlı tarihçileri istisnasız 1299 tarihini başlangıç olarak göstermeyi tercih ettiler. Bunu da Osmanlı devletini Osman beye dayandırmak ve İlhanlı etkisini göz ardı etmek yaklaşımına bağlayabiliriz.
Şevket Pamuk hoca, bu konferansta yaptığı sunumuyla Osmanlı dönemlerinde enflasyonun nasıl ortaya çıktığını açıklamakla kalmamış hem de çöküş sürecindeki en büyük etkenlerden biri olan gelirlerin azalmasını sebepleriyle birlikte bilimsel veriler ışığında izah etmiştir.
Kahraman Uludağ
Tarih Yüksek lisan öğrencisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Art niyetli olmadıkça her türlü eleştiriyi dikkate alır ve cevap vermeye çalışırım.