açlık
çalıştığım dönemde Ramazan ayı başlamıştı.azerı işçilerimizden çok azı oruç tutardı,ramazana onlar bizim kadar önem vermıyorlar, bızde oruç tutmamak acaıp bır durumdur, tabbiki ben tutuyordum, bu da benım şartlarımı ağırlaştıran amıllerden bırıydı.öncelerı bırkaç kere iftarı cengız inşaatın yemekhanesınde yapmıştım.ancak orda rahatsızlık olunca bende ayağımı çektım.iftarı açmak için eve gıdıyor ve orda ne bulursam artık onunla açıyordum.hıçbirşey bulamadığım zamanlar oluyordu, o zaman ev sahıbım bişeyler gonderır ve benı acından ölmekten kurtarırdı, hala dedığım bu kadın demekkı durumumu dıkkatle izliyormuş..ben ona hiç yük olmak istemiyordum,tamamen kendım halledebilirdim.ertesi gün pazara çıktım, aslında hiç tatilimiz yoktu, ancak o gün hasta olduğum için izin alabilmiştim, parayı da ev sahıbımden borç almış olmalıyım.çünkü o sırada hıç param kalmamıştı. işte o gün o şekilde pazara gittim, iki üç kilo et, domates ,patlıcan ve patates aldım.onları kabaca doğradım,bir kazanda kaynatım, sonra kullanılmış salça kavanozlarını iyice yıkayıp içlerine doldurdum.birden saate baktım, 3 ü geçtiğini görünce elim ayağım birbirine dolaştı, kavanozları alalacele buzdolabına attım, bır an önce yatmam gerekıyordu, sabah 4.30 da yola çıkmalıydım... o gece uykumu kurban vermemın ödülünü daha sonraki günler aldım,artık her akşam iftarım hazırdı.gelır gelmez bır kavonoz konserve açıyordum.hıç yorulmadan yemeğe başlıyordum..nevar ki bu ıyı düşünce ve pratık yöntem , üç gün sonra bütün işlevini yitirdi, çünkü çalıştığımız şirket bıze acımış olmalı kı kendı yemekhanesinde iftar vermeye başladı.sanırım onlarda gözucuyla beni takıp ediyorlardı.
böylece yemek için eve gidinceye kadar beklemekten kurtuldum.orda yemekler çok güzeldi. onların tadı hala damağımda, bol etlı ve lezzetli, üç dört çeşit yemek oluyordu.
o kadar kı sırf yemek ıçın burda çalışılır diyordum kendı kendıme..tabı bu yemeğı bütün gün ayakta beklemem gerekıyordu.çalışırken oturamazdık,dağların üstünden her gün güneşin batmasını heves ve sevinçle izliyordum.güneş battıkça sönen maddi enerjimin yerini,sanki ağır ağır manevi bir enerjı tahkim ediyordu..güneş tam batacak gıbı olduğunda ben artık yemek masasında ,manevı bır güç ve tevekkülle kaşığıma ulaşıyordum..o yemekte şakalaşanlar, konuşanlar ,bana takılanlar olurdu ama ben başımı kaldırmazdım bile..bırıncısı onlar konuşulacak insanlar değildiler,ikincisi acımdan konuşmaya halim yoktu.fakat orda yediğim yemekler unutulacak cinsten değil,belki onları güzelleştiren benim açlığım ve çalışma şartlarımdı bılmıyorum ama herneyse ,bunu teşkil edenlerden Allah razı olsun, diyorum.....
Ramazan orucunu büyük bir zahmetle tutmuşsunuz kahraman hocam. Allah kabul buyursun inşallah. Öğretmen kardeşlerinizden Abbas Kaya
YanıtlaSil